Bu hafta, yüz ölçümü açısından Türkiye’nin en büyük şehri olan Konya’dayız. Obruk Gölü, Karapınar Çölü, Meke gibi doğal güzelliklerin yanı sıra; Alaeddin Keykubat Köşkü, İstiklal Harbi Şehitleri Abidesi, Nasrettin Hoca Türbesi gibi tarihi güzellikleri ile de ünlü ve tarihte birçok önemli olaya sahne olmuş bir şehirdir. Konya, gerek Selçuklu ve Karamanoğulları döneminde başkent oluşu, gerek yöresel yemekleri ve tarihi yapıları ile en nadide şehirlerimizden biri olmaktadır. Konya’da ziyaret edilecek ve görülecek çok yer vardır ancak bunlardan bir tanesi var ki, bu güzel şehre gelip de uğramamak olmaz! Mevlana ziyaretimiz boyunca bambaşka bir aleme daldık desek yanılmış olmayız. Hem mistik duygular hem de tarihi bir mekanda olmanın verdiği ulu hislerle, saygının, hoşgörünün ve sevginin merkezi olan bu yapıya gelmekle çok yerinde bir karar verdiğimizi bir kez daha anlamış bulunmanın mutluluğunu yaşamaktayız.
Bir zamanlar Mevlana’nın dergahı olan bu yapı kompleksi, şehri ziyarette bulunan herkese kapılarını açmaktadır. 1926 dan beri müze olarak faaliyet gösteren yapı aynı zamanda Mevlana Türbesi olarak da bilinmektedir. Yeşil bir kubbeye sahip olan bu türbe, fil ayağı denilen 4 kalın sütun üzerine yapılmıştır. İnşaata başlanan yapıda 19. yüzyıl sonuna kadar yapılan ekleme işleri devam etmiştir. Dergahın ön avlusunda bulunan 17 hücre batı ve kuzey yönünü çevrelemektedir. Dönemin padişahı 3. Murat tarafından inşa edilen bu hücreler 1584 de dervişlerin ikamet etmesi amacı ile yapılmıştır. Bu hücrelerden birkaçı giriş kapısının hemen sağ tarafında bulunmaktadır ve zamanımızda hem gişe hem de idare binaları olarak kullanılmaktadır.
Mevlevi tarikatından olan bazı Osmanlı Sultanları dolayısı ile yapıya özel bir önem gösterildiği bilinmektedir. Oldukça iyi bir şekilde günümüze kadar korunmayı başarmış bir yapı olan Mevlana Türbesi bu sebepten dolayı Konya şehrine ayrı bir güzellik ve hava katmaktadır. Bahçesi dahil 6500 metrekare olan yapının gül bahçesi şeklinde düzenlenerek yapılandırılması ile bu rakam tam 18 bin metrekareye ulaşmaktadır. Dergahtan müzeye aktarılan çok sayıda tarihi özellikte eşya, kıymetli Bursa kumaşları bulunmaktadır. Mescit bölümünde ise, çok sayıda hat ve tezhip örnekleri ve çok kıymetli ciltler bulunmaktadır. Mescidin güneye bakan duvarında ise, birbirinden değerli halı ve ahşap kapı örnekleri sergilenmektedir.
Mevlana Müzesi İstanbul’da bulunan muazzam Topkapı Müzesi’nden sonra ise, Kültür Bakanlığı’na iyi bir gelir getiren ikinci müze konumundadır. Mevlana’nın ölümünden sonra inşa edilen türbenin kapısında yazan ‘’Ya Hazreti Mevlana’’ yazısı da dikkatleri çekmektedir. Bu özel yapı, yıl boyunca yerli yabancı birçok ziyaretçiye ev sahipliği yapmaktadır.
Yapımı Alemeddin Kayser ile Muiniddin Pervane ve karısı Gürcü Hatun tarafından gerçekleştirilen Mevlana Türbesi’nin mimarı ise, Bedreddin Tebrizi’dir. Türbenin çevresinde mescit, şadırvan, matbah, semahane, çelebi dairesi, derviş hücreleri, meydanı şerif ve Şeb-i Arus havuzu bulunmaktadır. Şeb-i Arus havuzunu 1512 yılında Yavuz Sultan Selim yaptırmıştır. Avlunun kuzey yönünde ayrıca selsebil adlı çeşme yer almakta ve buraya ayrı bir hava katmaktadır.
İnşaatı hem Selçuklu hem Karamanoğulları dönemlerinde devam eden türbe, Osmanlı Devri’nde ise, diğer kısımların eklenmesi ile şeklini almıştır. Türbenin bugünkü şekli ise, kare plana sahip bir zeminin üzerinde olmak üzere, üç tarafı kemerli bir yapı olan ve bir tarafı da kapalı bir mekandır. Mekan, üzerini örten 16 dilimli bir sivri külaha sahiptir. Bu külahın tepesinde ise, bir hilal içinde Mevlevi sikkesi yer alan yüksek bir alem bulunmaktadır. Külahın üzeri de firuze çinilerle kaplıdır. Bu sebepten dolayı da külaha Yeşil Kubbe adını vermişler. Bu Yeşil Kubbe’nin altında Mevlana ve oğlunun sandukaları bulunmaktadır. Türbe aynı zamanda bir de mumyalık kısmına sahiptir. Burada da Mevlana’nın mumyalanarak koruma altına alınan naşı bulunmaktadır.
Mevlana dergahının yeri bugün müze olarak kullanılmaktadır. Gül bahçesi bulunan yere Mevlana’nın babası olan Sultaül-Ulema Bahaeddin Veled defnedilmiştir. Müzenin güneybatı bölümünde ise, matbah bölümü yer almaktadır. Sultan III. Murat tarafından 1584 yılında yaptırılmıştır. 1926 yılında müzeye dönüştürülene kadar burada dergahın yemek ihtiyacı karşılanmıştır. 1990 yılında bazı onarım çalışmalarından sonra içerisinde mankenler konumlandırılmak sureti ile yeniden bir kompozisyon yaratılmıştır. Bu sayede ziyarette bulunan günümüz insanına o devre ait yeme içme adabı, yemek pişirme gibi durumlar bu kompozisyonlarla anlatılmaya çalışılmaktadır.
İspanya, her köşesi açık hava müzesi özelliğine sahip ülkelerin başında geliyor. Milattan önceye dayanan tarihinin…
Erzurum geziniz esnasında aklınıza gelebilecek ve merak edebileceğiniz şeylerden biri de elbette ki Erzurum’un eşsiz…
Kafkasya’nın en genç sayılabilecek ülkelerinden biri olan Ermenistan’da görülmesi gereken birçok yer vardır. Ermenistan seyahatinizi…
Rusya’da denemeniz gereken çok sayıda farklı farklı yemekler yer almaktadır. Çeşitli kültürlerden etkilenilen Rusya’da bu…
Ülkemizin en kuzeyinde yer alan illerinden biri olan Rize, Karadeniz bölgesinin neredeyse en popüler diyebileceğimiz…
Erzincan seyahatinizde aklınıza gelebilecek ve merak edebileceğiniz şeylerden biri de hiç şüphesiz Erzincan’ın lezzetleridir. “Erzincan’da…